27 Aralık 2012 Perşembe

“Bir akşam üstü parlıyordu, ucuz şarap şişesinde..”




Adı henüz konulmamış bir şehrin, dar sokaklarında, yüksekçe bir balkondan telaşlı bakışlarıyla sarkan kadın, bir yandan yeni yanmış sokak lambasının altından geçen insanların yüzlerini seçmeye çalışırken diğer yandan kulağına tuttuğu telefonun ucuna ağzını yapıştırmış, sinirini belli etmeden konuşmaya uğraşıyordu.
“Ne demek gelemiyorum? Yine sokağı karıştırdın ama dalga geçmeyeyim diye beni kandırıp zaman kazanmaya çalışıyorsun değil mi? Hınzır senii. Ben yutar mı..”
“Gerçekten gelemiyorum canım. Özür dilerim..”
“Daha bir saat önce mesaj attın. “Kahvemi hazır et çilek dudaklarında.” dedin.”
“Biliyorum, biliyorum..”
dedi adam kırık dökük bir sesle. Harfler gizlenerek, fısıltıyla çıkıyordu dudaklarından. Öyle hafif, öyle ürkek.
“Özür dilerim.”
Kadının gözleri dolmuş, dudaklarını sakin bir titreyiş sarmıştı. Yüreciği pır pır ediyordu içinde. Tek kelime çıksa ağzından, ağlayacaktı. En ufak bir şüphesi yoktu, çok önemli bir şey olmasaydı çoktan kollarını onun beline dolamış, kokusu burnunun direğini sızlatarak ciğerlerine ulaşmaya çalışıyor olurdu. Burnunu çekti, ardından yutkundu kadın.
“Ö-önemli değil canım.”
Sesi boğuk çıkıyordu. Adamın ruhunda 9.5 şiddetinde depremler oluyordu. Kadını her zaman ki gibi alttan alıyordu. Biliyordu tabi onu isteyerek üzmeyeceğini. Şu güne kadar kadına ne söz verdiyse tutmuştu. Tutmaması mümkün müydü sanki. Yok, hayır. Kadın asla şikayet etmezdi sözlerini tutmasa. Ama kahve gözlerine öyle acı bir özlem otururdu ki.. İşte tam o anlarda adam öleceğini sanırdı. O yüzden ağzından çıkan sözcüklere çok dikkat ederdi. Dudaklarından çıkan her kelime -en şehvetli anlarda bile- tutulması gereken bir söz olurdu.
“Şimdi kapatmam gerek hayatım..”
“Peki.”
Veda sözcükleri kullanmamışlardı şimdiye kadar. Kullanmamaya da devam edeceklerdi. Vedalar ayrılanlara özgüydü.
Kadın balkonun penceresinin önünde duran mavi pufa oturdu. Ama ne oturmak.. Omuzları düşmüş, dudakları büzüşmüştü. Kaşları çatık değildi. Gözlerinde yine o bilindik özlem vardı. Sahi kaç gün olmuştu onun kokusunu duymayalı? Her sabah uyandığında onu yanında arıyor ama bulamıyordu.Her geçen gün başka bir geceyi doğuruyor, geceler çoğaldıkça sol yanı onu daha çok istiyordu. Gerçi alışmıştı özlemeye. Onun adı bile özlemekti. Kokusu, sesi, teni.. her şeyi özlemdi onun.
Kadın yaklaşık bir saat boyunca balkonda oturdu. Elinde yarısından çoğu bitmiş bir şarap şişesi vardı ve akşam üstü, şişenin üzerinde parlıyordu.
Kadın alkole fazlaca dayanıksızdı. Ondandır ki yalnızca adam yanındayken içerdi. Çoktan sarhoş olmuştu. Yinede kendindeydi. Biraz başı dönüyor, hafiften midesi bulanıyordu. Öyle ya, birlikte yiyecekleri için sabahtan beri adam gibi bir şey yememişti. Bir sürü yemek yapmıştı sırf bu akşam için. 
Gerçi bir kaç şişe bira, atıştırmalık abur cuburlar onlara yeterdi. Sayısız günü geçirmişlerdi bu şekilde. Ama kadının özenesi gelmişti bu sefer.
Zor zahmet omuzlarını dikleştirdi. Balkonun trabzanlarına tutunarak ayağa kalktı. Dünya fazla hareketliydi bu gece. Balkon kapısından salona girdi. Aynı anda dengesini kaybetti. Tam düşecekti ki havada asılı kaldı bedeni. Kaşları çatıldı. Düşmek için çırpındı.
“Yine uyuya kaldım değil mi?”
“Bilmem.”
“Uyan! Kendim uyan! Havada asılı kalamazsın. Saroş musun nesin ya!”
Sessiz bir kıkırtı duydu kadın.
“Kendime mi gülüyorum? Ama gülmedim ki ben! Bu sefer özlemekten gerçekten delirdim galiba..”
Adam dudaklarının ucunda duran kahkahasını binbir çabayla tuttu. Kadını yavaşça yere bıraktı. Birkaç adım geri çekildi parmak ucunda ve karanlığa sakladı kendini. Kadının kendi kendine konuşmasını dinlerken elini ağzına siper etmişti, kıkırtı seslerinin çıkmasını engellemişti.
“Oh be düştüm sonunda! Artık düşmek bile zor şu dünyada. Zaten o yokken ne kolay ki? Eşşşek herif! Elbet gelecek, bu sefer burnundan getireceğim. Yaptığım bütün yemekleri kulağından sokup, gözlerinden çıkartacağım. Kıçın soğuk fayanslara değer inşallah! “
Kadın birkaç dakika sustu. Hala yerde oturuyordu. Üzerindeki elbise kalçalarına kadar sıyrılmıştı.
“Ah kadın, ah!” 
diye inledi adam içinden. Genç kadın susmaya daha fazla dayanamadı her zaman ki gibi.
“Ama yok be. Hasta olur şimdi. Kıçı değmesin fayansa. Azıcık cimcireyim yeter.”
Ayağa kalkmak için yanı başındaki koltuktan destek almak istedi.Ama koltuk tahmin ettiğinden uzak olduğu için uzattığı eli ancak havayı kavrayabilmiş ve sertçe yere çarpmıştı.
“Ah!”
Adam yarı karanlıkta tam ne olduğunu görememişti. Çok geçmeden kadının ettiği edepsiz küfü duyunca rahatladı.
“İyi ki burada olduğumu bilmiyor.”
dedi içinden. Aynı anda kadının mırıldandığını duydu.
“İyi ki burada değil, küfür ettiğimi duysa sabaha kadar utandırıp dururdu beni. Eşek işte, eşek.”
Yere dayadığı elleriyle önce dizlerinin üzerinde durdu.Ardından sallanarak ayağa kalktı. Oflaya puflaya odasının yolunu tuttu. Ara holün ışığında bedeninin silüeti görünüyordu. Adam peşinden gidecekken, kadın durdu. Elbisenin eteklerinden tutup yukarıya doğru çekiştirdi. Bir kaç saniye sonra üzerinde sadece iç çamaşırları vardı. Adam kuruyan boğazı yüzünden yutkunamadı bile.
“Delirteceksin bir gün beni..”
dedi adam. Çok geçmeden kadının sesi duyuldu.
“Sende beni.”
Adam kaşlarını çattı. Salonun kapısına kadar yürüyüp orada durdu. Hemen sağ tarafta yatak odası vardı. Seslerden kadının yatağa yattığını anladı.
“Kokunu nasıl hissetmeyeceğimi düşündün ki..”
Adam gülümsedi. Kadının her zerresine aşıktı. Hele ki söz konusu kendi olduğunda asla yanılgıya düşmeyişine tapıyordu. Odanın kapısına doğru bir adım attı ve pervaza yaslandı.
“Hani birimiz sürpriz yapacağını fark ettiğimizde bozmayacaksın hanım efendi?”
“Bozmadım işte.”
“Madem bozmadın şu an nasıl konuşuyoruz?”
“Sanki sen son dakikaya kadar bekleye biliyorsun. Hem.. hem ben saroşum. İstediğimi yaparım!”
“Öyle mi küçük hanım?”
“Hayır akşam oldu.”
“Ha-ha-ha..”
“Komikti..”
“Komikti bir tanem..”
“Tabi ki..”
“Geleyim mi?”
“Hı-hı..”
Adam yavaş adımlarla yatağın sağ tarafına yürüdü. Bunda zamandır bir kez olsun diğer tarafta yatmamıştı. Üzerindeki ince montu çıkarıp yere bıraktı. Çok geçmeden örtünün altındaki yerini aldı. Kadın ona sırtını dönmüştü. Adam bir kolunu kadının beline sarıp onu kendine çekti, kadın itiraz etmedi. Aksine daha çok sokuldu. Yüzünde tarifi olmayan bir gülüş vardı. Belli belirsiz mırıldandı.
“Bu gece rüya görmek zorunda değilim.”
“Neden?”
“Yanımdasın çünkü..”

Hiç yorum yok: