12 Temmuz 2014 Cumartesi

Bir kadın.

Bir kadın tanıdım geçenlerde. Oturup uzun uzun konuştuk. O kadar çok şey anlattık ki birbirimize sanki bütün ömrümü onlara geçirmişim. Ama sorsanız yüzünü anlatamam size. Gözlerinin ne renk olduğunu, sürekli ısırdığı dudaklarının biçimini, sıkıldıkça oynadığı saçlarının uzunluğunu, hiç sevmediğini ellerini, durmadan kaşınan çenesini… Aklımdan bir tek onlar silinip gitmiş. Bütün anılarını bir bavula koyup verdiğinden olsa gerek hepsi benimle. 
Mesela o hep yalnız izlermiş romantik filmlerini. Denize yaklaştığı bütün anlarda da yalnız. Belki bir kaç kısa süreli davetsiz misafir. Mesela elleri klavyede ezbere kayarmış kelimeleri yaratırken. Öyle benimsemiş harfleri ucuca koyup boyundan büyük cümleler yazmayı. 
Bir keresinde çok ağlamış. Elinde bir kalem bir kağıt varmış. Gündüz vakti bile ışığın zor girdiği bir oda da, yine yapayalnızmış. Apartman boşluğundan süzülen fakir ışıkta  ne yapacağına karar verememiş. O anı yazsa kağıt biter, o anı resmetse yine kağıt biter. Sadece bir kağıda mahsur kalmak ne kötü. 
Sonra durmuş. 
Elindeki tek yaprak kağıdı kullanmaya bu denli çekinirken, elinde tek yapraklık ömrü har vurup harman savurmuş. 

Hiç yorum yok: