18 Haziran 2014 Çarşamba


O beni kaçak çayım diye severdi, ben onu Berf’im diye. Bir anda Vera’sı olmuştum onun , çünkü Nazım’ı beni sevmişti, sever gibi yapmıştı. Ama ona da aşıktı. Nazım hep kadınları öldürüyordu ama biz yaralı da olsa elinden kurtulmuştuk. O benim Piraye’m , ben onun Vera’sı. 
Oysa Vera olmaktan hep çok uzaktım..
Yıllar önceydi ilk mektubumu aldığım gün. Aradan onca zaman geçmesine rağmen o anları daha az önce yaşamışım gibi hatırlıyorum. Lisedeydim ve geç kalmak üzereydim. Servis durmadan korna çalıyor , şoför arayıp “bak gidiyorum” diyerek beni hızlandırmaya uğraşıyordu. 
Botlarımı bile bağlamadan koşar adım aşağı inerken kapının önünde , yerde duran beyaz zarf dikkatimi çekti. Elime aldım üzerinde adım yazıyordu. Ben açamadan uzun bir korna sesi daha duyuldu. Söylene söylene bindim servise. Barbaros abi klasik nutuğunu çekerken ben zarfın üst kısmını parçalamakla meşguldüm. 
O kadar kalın bir kağıt tomarı vardı ki zarfın içine zor sığmıştı. Günlerdir o mektubu bekliyordum , o kadar heyecanlanmıştım ki ellerim titriyordu.8-10 sayfalık mektubu hızlıca okudum. Arkadaşlarım sağ olsun adam gibi okumama bile izin vermemişlerdi “o ne, aşk mektubumu, kimden” diyerek. Mecbur çantama koydum kağıtları tekrar zarfına koyup. Gün geçmek bilmedi. Eve geldiğim de tekrar tekrar o kadar çok okudum ki kağıtlar eskidi. 
Şimdi eşyaları kolilere doldururken buldum mektup kutumu. En baştan hepsini okudum. Garip bir duygu gerçekten. Birinin senin için uğraşması, günlerce o mektubu beklemek.. Daha önce mektup yazmamış ya da almamış insanlar bu duyguyu hiçbir şeyde tadamazlar ve gerçekten çok özel bir duyguyu hayatlarının dışında bırakıyorlar.
Keşke teknoloji hiç ilerlemeseydi, anlık mesajlarla beklemenin , sabretmenin tadı yok olmasaydı. Bu kadar kolay olmasaydı sevmek. Belki o zaman daha kıymet bilirdik, daha sahici olurdu mutluluklar..

9 Haziran 2014 Pazartesi

time-lapse ile günaydın :)

Bütün gece uykusuz kalıp, gün doğumlarıyla dost olunca ortaya böyle şeyler çıkabiliyor. Yeni haftanız güzel geçsin. Günaydın :)

3 Haziran 2014 Salı

Mabel'e Mektuplar (6)

Konuşasım gelmiyor.
Susunca boğuluyorum.

Niye böyle oluyor Mabel? Günlerce sanki hiçbir şey yokmuş gibi gülüyorum. Sonra bir sabah uyanıyorum, ölmüşüm. Bir kaç saatlik uyku da neler oluyor? Ben ki bütün dünyaya güvenip gözlerimi kapatıyorum, dünya arkamdan ne işler karıştırıyor da böyle oluyor?

Sorular da bitmiyor mutsuzluklar da. Yalan söylemeyi unutmuşum, başkalarını bırak kendimi dahi kandıramıyorum. Eskiden nasıl oynuyordum mutluluk oyununu? Bütün gücümü içip bitirmişim sanki, adım atacak halim yok. Ne kaçabiliyorum ne kalabiliyorum. Öylece , dışarıdan biriymiş gibi, seyirciyim kendi hayatıma. Bir şeyler olup bitiyor. Hiçbiri benim isteğimle gerçekleşmiyor.

Bir çığlık bassam da hepsi bitse. Mümkün mü? Değil tabi. Demiştim ya Mabel'imi buldum diye sana çok çok zaman önce. O zamanlar sana tekrar yazacağımı hiç düşünmemiştim. Şimdi garip geliyor, belki de iğrenç.

Huzurum kaçık mabel. Kaçtığı yerden gidip getirebilir misin onu bana?

Gideyim ben mabel.
gelirim sonra.
gelmeyebilirim de.
boş ver ya.

2 Haziran 2014 Pazartesi

Mabel'e Mektuplar (5)

Orada mısın?
Mabel!
Duyuyor musun beni?

Sesim yabancı mı geliyor mabel? Bir köşende hala hissediyor musun sana ihtiyacım olduğunda ufak sızını? Kırgınım mabel, canımın kırıkları uykularımı acıtıyor. Duysan, bilsen yine kızarsın bana, başına ne belalar aldın diye. Bilerek oldu mabel. Evet, bu sefer bile isteye acıttım kendimi. Korkuyordum ama yine de acıma ihtimalimi göz ardı ettim. Önce acısa da sonra geçer sandım. Utandığımdan olsa gerek sana tek satır bile yazmadım. Kızgın mısın mabel? Gittiğin sıcak iklimler adımı unutturdu mu sana? Haklısın.

Bir türlü büyümüyor içimdeki çocuk. Bundan şikayet etmem belki haksızca, hep küçük kalsın isterdim. Ama tecrübesizliği hep beni acıtıyor mabel. Çekip alır mısın içimden onu? hayır, hayır! Alma. O benim. O Ada'nın. Ada bana çok kızar. Bir de onu alamam karşıma.

Rüyalarım hiç olmadığı kadar karışık mabel. Anlam veremiyorum. Çoğunlukla uyanır uyanmaz unutuyorum. An oluyor tekrar uykuya dalmaya çalışıyorum , güzel bir rüya olduğunu ve devamının beni mutlu edeceğine inanarak. Ama onları da hatırlamıyorum.

Mabel niye böyleyim? Canımı acıtmadan durabildiğim kaç gün var şu hayatta. Sana gelirken daha kaç kere kanatacağım sol yanımı. Korkuyorum sana hiçbir şey kalmayacak diye. Biliyorum yeni baştan inşa edersin sen her şeyi, yoktan var etmekte var ellerinin sihrinde ama.. Korkuyorum mabel. Hiç bitmeyecek mi bu hallerim. Atacağım her adımdan korkuyorum. Sana yazdığım her kelimeden, içimdeki o bitmek tükenmek bilmeyen sevmek ihtiyacından. Sevmemeli miyim mabel? Belki sevmektir benim dünyadaki lanetim ve sırf bu yüzdendir bu can kırıkları. Belki bile bile hataya yürüyorumdur.

Geri mi dönmeliyim mabel? Hiç gitmemek üzere.

Gök gürlemeye başladı, müziğin sesini açtım iyice. Az sonra yağmur başlayacak ama gök gürüldemeye devam edecek. Hem sevip hem yanmak gibi. Yağmur ıslatsın her yanı ama gök gürüldemesin.

Mabel.. Bir nefeslik bile umudum kalmadı sanki.
Neredesin mabel.
Yakın.. Uzak.
Sıcak.. Soğuk.

Tekrar geleceğim mabel. Şimdilik hoşça kal.