30 Haziran 2012 Cumartesi


hala çocuğum.. 
Gözlerimi kapatınca uçan balonlar görebiliyorum..
hala çocuğum..
Küçük harfleri bas bas bağırabiliyorum..
Hala çocuğum..
Hayallere inanıyorum..
Hala çocuğum..
Aşkla saklanbaç oynayabiliyorum..
Hala çocuğum..
Pamuk şeker yerken bütün yüzüme bulaştırıyorum..
Hala çocuğum..
Maviyi sevebiliyorum..
Hala çocuğum..
Gözlerimi kapatıp, etrafımda döne döne dans edebiliyorum.
Siz büyüksünüz..
Büyükler gibi konuşuyorsunuz..
Hala çocuğum..
Sizi sevmiyorum..

26 Haziran 2012 Salı

Aşkta Tesadüfen




yazının şarkısı bu olsun

Biliyorum normalde postların sonunda verirdim şarkıyı. Ama bu seferlik böyle.

Teoman asla vazgeçemeyeceğim bir ses ve ne gariptir ki ne zaman kafam karışsa ya da içim daralsa pat diye karşıma çıkar. Bu şarkıda yine öyle bir anda karşıma çıkmıştı.

Favori otobüsüm mor 8E de evime doğru giderken deli bir yağmur bastırdı. O sıralarda her şey berbat gitmekte tabi. Dershane denemelerim berbat, okul desen adam gibi gitmiyorum. Evde her gün bir olay, bir kavga. Üzerine birde o gün hava kapalı olunca ben iyice dağıttım kendimi. Gülemiyorum, konuşamıyorum. Yağmurla birlikte gök gürleyip, şimşek çakınca daha kötü oldum ben. Zaten sevmem gök gürültüsünü. Hemen müziğe sarıldım. Rastgele bir radyoyu açtım, son ses dinliyorum. Bir-iki şarkı geçti ve Teoman'ın sesini duydum. Söz güzel, müzik güzel, söyleyen zaten şahane. Biraz olsun topladım kendimi. Ama şarkının sözleri ters geliyor ruhuma.. "Hala aşktan umudun varsa.." diyor adam.

Ama benim umudum yok ki ?

Gerçekten yok. Hani hepiniz biliyorsunuz, fazlaca şıpsevdiyim. Aşktan aşka koşarım. Aslında koşardım. Artık yapamıyorum bunu. Saçma geliyor. Hepimiz defalarca tattık aşk denen şeyi. Sakın şimdi biri çıkıp "insan bir kere aşık olur" demesin. Çünkü insan defalarca aşık olur. Ama sadece bir kez SEVER. Sevmek ve aşık olmak farklıdır bildiğiniz üzere. Birisi geçici birisi kalıcı.

Bu aşkların hepsinin bir sonu vardı ve bir sonraki aşkın öncekine göre daha sarsıcı olacağı kesindi. Aşkın şiddetiyle birlikte sona erdiğinde bıraktığı acıda büyüyor ve artık acıyacak bir kalbim bile kalmadı sanırım. Bu yüzden olabilir aşktan yana umutsuz oluşum.

Aslında bir sebep var. Oda imkansızlığı.. Hani düşünüyorum benim aşkımın tanımı başka hiç kimseye uymuyor. Haklılar da o kadar çok şeyi bir arada istiyorum ki.

Mesela benimle otursun bütün gece saçma sapan hayaller kursun ya da gün ışıyana kadar saçma sapan binlerce konuyu konuşalım. Aralıksız saatlerce konuşayım, o dinlesin. Gece uyuyamayıp "bana masal anlatsana" dediğimde garipsemesin. Masal bilmiyorsa bile kafasından bir şeyler sallasın. Bazen ölümüne kavga edelim. Delirtelim birbirimizi. Ama gitmesin. Yanımdayken bile özleyecek kadar seveyim onu. Yolun ortasında yürürken berbat sesimle dinlediğim şarkıyı söylemeye başladığımda beni susturmaya çalışmasın, hatta bana eşlik etsin. Benim kadar çatlak olsun mesela. Her an her şeyi yapabilsin. Etraftakiler ne der demesin. Ben uçan balon görüp en tepedeki mavi balonu alırken o bana yadırgayan gözlerle bakmasın, aksine benimle mutlu olsun. İğrenç espirilerime dayanamayıp beni öldürmek istesin. Film izlemeyi mutlaka sevsin mesela. Müzik dinlesin.Hayatımın her anında olsun ,beni hayatına alsın. Derdini anlatsın, gizlemesin. Birlikte bir yola çıktıysak susmasın. Sorunlarını bana anlatsın. Birlikte çözelim. Önceliği olabileyim. Bir karar alırken beni değil bizi düşünerek alsın. Karavanla yolculuk etmeyi de sevsin. Her şeyi sevsin. Nefret etmesin. Gülebilsin. Durduk yere kahkahalara boğulalım. Sahilde çıplak ayaklarımızla yürüyelim. Yeri geldiğinde beş yaşındaki çocuktan beter olalım. Sabahın beşinde kalkıp çizgi film izleyelim. Kitap okuyalım. Play station da yarış yapalım. Su savaşı yapalım. Sokağın birinde yan yana yürürken aniden yanımızdan geçen kişiyi durdurup "ben bu adama deliler gibi aşığım" dediğimde "ne yaptığını sanıyorsun" demek yerine sarılabilsin bana. Sınırları olmasın. Şunu yapmayalım, bu da olmaz demek yerine adım atmaya cesaret edebilsin. Adrenalini sevsin. Lunaparka gidip en deli oyuncaklara binelim. Bisiklet binelim, yarış yapalım hatta. Bana tavla oynamayı öğretsin. Bir çay bahçesinde -cafe demiyorum dikkat ederseniz çay bahçesi ! - oturup ince belli bardakta çay içelim. Arkadaşlarımız olsun yanımızda, gırgır şamaya muhabbet olsun..

Daha binlerce şey yapalım birlikte. Fotoğraflarımız olsun. Sayısını bizim bile bilmediğimiz sonsuz anılarımız olsun.

Ama bunların hepsi fazla geliyor başkalarına. O yüzden benim aşktan yana umudum yok. Teoman'ın gerçekliğine inanmadığım tek şarkısı. Üzgünüm Teoman. Ne aşktan umudum var ne sevmekten. Aşk artık sadece şarkılarda var, mutlu sonların masallarda olduğu gibi..

23 Haziran 2012 Cumartesi

Kalk, gidelim sevgilim




Basit aslında. Para biriktirebiliriz seninle.. Sonra bir karavan kiralayabiliriz.. Ben bilmiyorum araba kullanmasını. O yüzden şöför sensin. Ama merak etme mızıkçılık yapıp uyumam yolda. Konuşurum hep.Yalnız bırakmam seni.Arada bir mola veririz şu ilginç köylerde.Yol üzerinde hep olur ya hani minik, şirin köyler. Bir çay içeriz belki. Gerçi emin değilim çay sevdiğinden. Ama kahvede içebilirsin ? Ya da neyi seviyorsan.. Sonra devam ederiz yola..Şarkıda söyleriz ? Hatta şarkı da tutarız! Gece bastırınca çekeriz kenara, uyuruz.. Sarılır mıyız ki? Kokuna alışırsam gider misin sende ? Gitme.. Kal lütfen.. Uyandığımızda devam ederiz yola.. Ama nereye gidiyorsak sahilden gidelim olur mu ? Denizi çok severim ben. Camlarıda açarız sonuna kadar. Rüzgarın yüzüme çarpmasını seviyorum. Sende seviyor musun ? Belki bir sahilde dururuz.. Gecenin bir yarısı denize gireriz. Üşürsem nefesin ısıtır mı beni ? Kumlara uzanıp yıldızları izleriz. Belki yıldız kayar,dilek  tutarız. Ben seni ömrüme dileyeceğim sevgilim. Belki dileğimizde aynı olur ha ? Bütün gece otururuz.. Sahilde ateş yakan şu gençlere rastlarsak ne güzel olur.. Oturur sabaha kadar muhabbet ederiz.. Omuzunda uyuyakalırım.. Çokça fotoğrafta çektirsek olur mu ? Hepsinde ikimizin olduğu ?
Güzel olurdu değil mi ? Ortak hayallerimiz olurdu. Unutamayacağımız koca koca günlerimiz.. Bakıp kahkahakalara boğulacağımız fotoğraflarımız..
Neyse.. Hayalim kursağımda kalacak yine.. Olsun be sevgilim. Ben böylede mutluyum.. 
Ama azıcık çabuk gelsen olur mu ? Bu aralar fazlaca ihtiyacım var sana.
Öpüyorum gülüşünün tüm kıyılarından..

14 Haziran 2012 Perşembe

sencil sevmek

Bencilliğin kurallarını yeniden yazıyorum şimdi
İçinde koca bir sencillik var belki
Belki de hepsi koca bir yalan
Belki de aldanmaca
Hangi yaptığım doğru?
Hangi yaptığım yanlış?
Bilmiyorum
Bildiğim üç şey var.
Var olan tek şey bugün
Güvenmek yarının garantisi
Ve sevmek, var olmaktır

9 Haziran 2012 Cumartesi

İstememiştim aslında

Biz ne bilirdik eften püften nem kapmayı,
en büyük acımızı 
evde süt bittiğinde yaşamıştık.
Yürek burkulması
kaybettiğimiz gazoz kapaklarıydı.
Hüzün;
annenin oyunun orta yerinde çağırmasıydı.
Ağlamayı dizimiz kanadığında, 
mutluluğu,
bayramda alınan yeni ayakkabılarımızda bulmuştuk.
Hayallerimiz de ya bulutlardaydık,
ya da en sevdiğimiz oyuncakta.
Sonra büyümek istedik 
renklerimizi beğenmedik.
Acıyı;
aşkla sarmalayıp kollarımıza bıraktılar,
yürek burkulmasını
boynu bükük 
gidenlerin ardından bakarken yaşadık.
Hüznü bir mevsim gibi yerleştirdiler ömrümüze 
her yaprak dökülmesinde döküldük bizde.
Her geldiklerinde mutlu olmayı öğrettiler,
gittiklerinde de ağlamayı.
Hayallerimiz de büyüdü bizimle,
nasıl kırıldığını da gösterdiler
bulutların yalan olduğunu da.
Yoksa biz ne bilirdik eften püften nem kapmayı
rakının dibine vurmayı,
büyümek istemiştik,
ölümün yaklaştığını 
çok sonra farkettik.


6 Haziran 2012 Çarşamba

Susmak vakti..

Bu sabah en az İstanbul kadar gri ve kokuşmuş uyandım.Odam kıyıya vuran bütün çöplere kucak açmış bir sahil gibi darmadığındı. Lambadan geceden kalma solmuş bir gün ışığı yayılıyor, bardağımdan sonsuz noktalar taşıyordu. Yerleri süpüren  perdem omuzları düşmüş, bıkkın bir kadını andırıyordu. Dolabımın kapaklarından parçalanmış sözcükler dökülüyor, devrik cümleler damla damla halıya akıyordu.

Saçlarım birbirine girmiş o uzun gökdelenlere özenmiş gibi karmakarışıktı. Gözaltlarımda morarmış acılar vardı. Dudaklarım kurumuş bir gök gibiydi! Balıklar bırakın yüzmeyi, bir nefes almaya bile tenezzül etmiyordu içinde.

Bunca yorgunluk, bunca sıkıntı için biraz fazla erken sanki. Ama bu kimin umurunda ki ? Bu hissin geçici olduğunu bilmek daha fazla yorulmaya engel olmasa da, idare ediyoruz işte.

Gökyüzü bir kez bulutlandı mı yağmur yağması gerekir. Yoksa o boğuculuk, o kasvet zor dağılır. Güneş bulutların ardında bir yerde gizlidir ama kimse bir halat fırlatıp onu düştüğü kuyudan kurtarmaz. Güneş beklemeyi, sabretmeyi bildiğinden mutlaka galip gelir.

Bazı geceler vardır ya hani , uzun zaman bitmezler. Güneş bir türlü aydınlatmaz odaları ya da daha kargalar kahvaltı yapmadan ısrarcı bir sevgili gibi uyandırmaya çalışmaz sizi. Tek farkı vardır. Sevgilinin nefesi teninizi, güneşin ışığı gözlerinizi yakar. Ama o uzun gecelerde ikisi de yoktur. Onları yokluğu yorar belki de insanı.

Öyle ya en zor anlarda rahat bir omuz ister insan. Aşk dolu bir sarılış, belki bir kaç güzel söz.. Biraz da şansınız varsa sevgilinin nefesine ek, güneşte ısıtır teninizi. Ama işte gece çökmüştür bir kez. Ne güneş vardır teninizi ısıtan ne de yarin şefkatli kolları vardır derdinizi unutturan..

Bazı insanlar vardır, boşlukta yüzmeye alışkındırlar. Bende onlardan biriyim sanırım. Son zamanlarıma bakıyorum da her şeyi biriktiriyorum. Acıyı, sıkıntıyı, aşkı, derdi, kederi, göz yaşını.. İtiraf ediyorum arada, herkes sustuğunda, üç-dört damla yaş sızdırıyor gözlerim. Ama o kadar. Daha fazlasına  cesaretim olmuyor. Tepesine kadar dolmuş bir baraj gibi gözlerim. Kapakları bir kez açarsam bir daha kapatamamaktan, her yeri su basmasından korkuyorum.

Belalım oldu bu  biriktirme işi sanırım. Ne zaman kontrolden çıkacaklar merak ediyorum..
Yine susmam gerek sanırım.
Hoşçakalın :)

                                                                                                                  Cimcime

1 Haziran 2012 Cuma

Kardeşim Oldu!



Bazı şeyler zamansız ve aniden olur. İyi ya da kötü bir şeyler değistirirler hayatımızda. Belki de beklenmedikleri için bu kadar etkililer. Bilmiyorum ama eğer bir şekilde hayat size sürpriz - iyi ya da kötü - yapmaya başlıyorsa devamının geleceğinden emin olabilirsiniz. Çünkü hayatta en az benim kadar sürpriz sever.

Hatırlıyor musunuz bir postum vardı? "mektup arkadaşı" istiyordum. Uzun zamandır kimseden ses çıkmamıştı. Umudu kesmiştim bende. (tabi piraye ile mektuplaşıyorduk orası ayrı) Ama biri yorum yapmıştı bir gün. Görünce şaşırdım. Epey olmuştu ben o postu yazalı. Yazılarıma daha önce de yorum yapmıştı ama o kadar da dikkatimi çekmemişti. Ve sonra her şey bir anda değişti. Gerçekten bir anda.

Karşımda benim tıpatıp kopyam vardı. Benim gibi düşünüyor, benim gibi hissediyor, benim gibi yazıyordu, hatta benden kat kat iyiydi bu konu da.. Mektup arkadaşı olduk sonunda. Sonra arkadaş, sonra dost derken o benim kardeşim ben onun ablası oldum. İnkar edemem bazen de o benim ablam oluyor. Ama benim için hayatımın en önemli noktalarından biri o. Yani bayan mavi. Evet o da benim gibi mavi. Hemde masmavi.

Birbirimize gökyüzü olduk. Her gün avuçlarımıza yıldız dolduruyoruz o gökyüzünden. Bazı gecelerimiz oluyor susuyoruz. Bataklığa batsak bile gözlerimiz hep yıldızlara bakıyor. Birimiz düşse, diğerimiz kaldırıyor. Birbirimizin gözyaşını sildik bazen. Hepte sileceğiz inşallah. Bazen bir şey istiyor abisinden miniğim. İnat ediyor abisi yapmıyor ya da almıyor. Mavi bana koşuyor hemen. "Adaaa!" diye. Ben giriyorum araya. İnadım herkesçe malumdur. Allem edip kallem edip yaptırıyorum istediğini. Kıyamıyorum ona.

Geçenlerde şiir dinletisi vardı okulunda. Sürpriz yapmak istedim. Dinleti bitişinde kapıdaydım. Beni gördüğü o ilk anda ki bakışını, gülüşünü keşke ölümsüzleştirebilseydim. Dünyadaki herkese gösterebilseydim o anı. Hele birde sarılışı vardı ki sormasın. Sarı-yeşil gözlerinde öyle bir gülüşü vardı ki.. Anlatılmaz ,yaşanır denen anlardan biriydi.

Tabi o da benim kadar şıpsevdi.

Diyorum ya tıpatıp kopyam. Fiziksel özelliklerimiz dışında her şeyimiz aynı. İyi ki de aynı. İnsan bazen kendinden bir tane daha olsun ister. Alıp karşısına konuşmak... Ben şanslıyım çünkü öyle anlarda Maviyle konuşuyorum.

Bazı arkadaşlarım onunla aramdaki bu bağı anlamıyor. Hatta sırf o üzülecek diye çoğu şeyi hatta çok çok değerli şeyleri bir anda silip, unutmamı, unuttuklarım yüzünden kendimi acıtmamı. Hele aralarında bir tanesi var ki içten içe çok kızıyor bana. Biliyorum çünkü onuda ben gibi tanıyorum. Ama bilin ki Mavi'yi üzmek, onun yüzünü astırmak, bir süre sonra unutacağım -her ne kadar izi kalsada- acılardan daha beter benim için. Onu üzsem, o an yaşadığım acının ne kendisi geçer, ne de izi.

Mavi ile ilgili daha çok çok çok şey söylemek istiyorum. Ama kusura bakmayın. Bu sefer bencilim ve onu kendime saklıyorum.

Seni çoook çok çok seviyorum tatlı mavim. Hayatıma hoş geldin, iyi ki geldin! :)

Koku

"Birinin kokusunu sevmek..
Alışmak o kokuya..
Acıyı biraz daha arttırmak gibi.."


İstanbul yine ağlıyor. Nedir derdi bilmiyorum. Hani, bari sevinçten mi yoksa üzüntüden mi ağladığını söylese... Bir çare buluruz belki. O da bana benziyor. Derdi var, belli. Ama susuyor, söylemiyor.
Akılsız.

Biraz bencilce ama İstanbul ağladığında bir koku yayılıyor ya ortalığa... Her İstanbullu gibi bende aşığım ona. O yüzden İstanbul hep ağlasın istiyorum. Öyle güzel ki.. Huzur gibi, gülümserken ağlamak gibi. Tarifsiz işte. Ama sonra vazgeçiyorum. Ağlamasın İstanbul, acımasın. Acıdıkça canı, başkalarını acıtıyor. Ben gibi o da.

Az önce camı sonuna kadar açtım, başımı pervaza yasladım ve yağmuru dinledim. Gözlerim kapalıydı ve yağmur saçlarıma kaçak su cüceleri bırakıyordu. Kokusu öyle güzeldi ki...

Sonra merak ettim. Bunca yıllık hayatımda en sevdiğim kokuydu bu. Hiç bir yağmur İstanbul'dan güzel kokar mıydı acaba? Ya da ben başka bir kokuyu bu denli sevebilir miyim?

Bu soruların cevabını bilmiyorum. Tahminlerim var belki ama... Bilmiyorum işte. Birine sormuştum. "Belki benim kokumu daha çok seversin." dedi. O görmedi ama ben gülümsedim. O duymadı ama ben "Söz." dedim "Sevmeyeceğim."

Istanbul ağlamayı bıraktı. Biraz olsun rahatladı sanırım. Artık ben de yazmayı bırakıp, bu kokunun keyfine varmalıyım..