12 Ağustos 2012 Pazar

Birinin olmak..

"Birinin olmak.. Birine ait olmak.. Haşim'in Piraye'si olmak mesela.."

Hep derim ya , beklenmedik şeyler kökten değişimler yaratır diye. Yine öyle bir değişimin kollarında olduğumu ve o kolların beni sıkı sıkı kavrayarak kucakladığını hissediyorum. Kaldı ki bu kucaklamaya bende karşılık veriyorum. Ve belki de buna ben zemin hazırlıyorum , bile-isteye..

Yalnız bir geceden çıktım yine. Yaklaşık iki aydır gecelerim hep dolu. Geceyi dolduran ise sabit, hiç değişmiyor. Ara sıra kayboluyor. Kaybolduğu gecelerde elle tutulur derecede bir yalnızlık kaplıyor dört yanımı. Rahatsız oluyorum. Öyle alışmışım ki varlığına, tek kullanımlık yoklukları bile huzursuz olmama yetiyor. Yine huzursuz , hatta huysuzdum. Ortalığı birbirine kattım farkında olmadan.. Sonra kitap okurken buldum kendimi. Önce yabancı bir yazarın kitabını okudum. Ardından da Canan Tan'ın Piraye'sini aldım elime. Her iki kitabı da defalarca okumuşluğum var. Öyle ki ezbere biliyorum her satırını..

Piraye'yi elime alırken aklımdan geçen içindeki şiirlerden birini alıp mektubumun sonuna eklemekti. Mektup kime mi ? O'na..

Uzunca sayfaların ardından bir şiirle bitsin istedim cümlelerim. Benim kalemimden olsun istedim önce. Ama korktum. Daha önce ne zaman birine satırlarımı harcasam buhar olup gitti hayatımdan ; göze alamadım bu sefer.

Neyse.. Aldım elime kitabı tek tek baktım yerlerini ezbere bildiğim şiirlere..
"Hani.." diyor Ahmet Arif birinde ; "Gözlerin hani"
Başka bir sayfaya geçiyorum.
"Dün Memed'i de vurdular.." diyor satırlar. Buz gibi terler boşalıyor sırtımdan. Alışkanlık.. Önce kulak mememi çekip , ardından tahtaya vuruyorum.
"Allah korusun.." diyerek kaçarcasına çeviriyorum sayfayı. Daha fazla uğraşmadan Pes ediyorum. Olmayacak, bu öyle.. Ortasından açıyorum kitabı. Her zaman ki büyüsüne kapılıyorum satırların. Dalıp gidiyorum Piraye'nin telaşına. Kime dokunsa elinde kalıyor zavallımın..

Sonra bir paragraf bitiminde ".. kar yağıyor. Bu hava kaçmaz!" diyen Esin'e rastlıyorum. Sayfa sonuna geldiğimde Haşim , elleri üşüyen Piraye'sinin elini avucunun içine alıp, kabanının cebine sokuyor. Piraye'si karşı koymuyor ona, koyamıyor. Haşim mutlu, Piraye mutlu..

Benzer bir anı defalarca yaşamış olmama rağmen bu sefer daha farklı bir duygu uyandırıyor içimde. Adını ne siz sorun, ne ben söyleyeyim..

Daha bir önceki gece yağan karın hayalini kurmuştu cümlelerim belki ondandı bu ani etki, kim bilir..

Kalem sayfanın üzerinde kaymaya başlamadan hemen önce zihnimde canlanan ve o ilk cümlelere yazmama sebep olan soru, son satırlarımı yazarken yine yine aklıma giriveriyor..

"Birinin olmak.. Birine ait olmak.. Haşim'in Piraye'si olmak mesela..."

7 Ağustos 2012 Salı

Gecelerden Pazartesi

Gecelerden pazartesiydi. Adam yoktu. Kadın karanlığa sığınmış, yalnızlığıyla sevişiyor , adamı aldatıyordu. Damarlarında pişmanlık geziniyordu. Umursamadı. Peş peşe üç sigara yaktı. Tüten duman bile ondan uzaklaşıyordu. İri bir damla belirdi yolun başında. Peşi sıra gelenler, beklenilmeyen misafirden daha nefret edilesiydi.

Oysa kadının hayali ufacık bir akşam masasıydı. Fonda kalpten sızan bir şarkı, belki eflatun bir ölüm..

Yağmur dolu geceye bir adım daha yaklaştı kadın. Gökyüzü bulutlarla dolmuş, güzelliğini lekelemişti sanki.. Yanakları yol yol izlerle dolmuştu gecenin.

Genzini yakan bir nefes aldı kadın. Aynı anda evin boş duvarların da, asfaltta yuvarlanan tekerleklerin sesini duydu. Gözleri heyecanla pencereden dışarı fırladı.

"Geldi.."

Kapıya doğru hızlı adımlarla yürüdü kadın. Elleri titriyordu. Özlemden mi yoksa koskoca gecede hissettiği yokluktan mı bilinmez.. Ama yüreğindeki titreyiş , gelişindendi. Adı gibi emindi kadın.

Adımlarını yavaşlattı bir an.. Sonra silip attı aklındakileri. Kapıya bir kaç adım kala tamamen durdu. Terleyen avuçlarını baldırlarına sildi. Dudaklarına mavi bir gülümseme yerleştirdi. Omuzlarından öne doğru dökülen saçlarını geriye atmadan önce elleriyle uçlarındaki kıvrımlara tekrar şekil verdi. Sağ göğsünün bir kaç parmak üzerindeki kalp şeklindeki fazlasıyla küçük beni saçlarını çekerek ortaya çıkardı.

Bir kaç adım atarak kapıyla arasındaki mesafeyi kapattı. Elini kapı kulbuna koyup, aşağı doğru bastırdı. Her saniye biraz daha açılan aralıktan içeriye izinsizce dalan ışık kadının gözlerini acıttı. Öyle ya saatlerdir cılız bir mumun ışığında oturuyordu.

Kadının yüzünü buruşturduğunu gören adam gülümsedi. Kabahatini bilmese kahkaha atacaktı. İçeri doğru bir adım attı. Kadınla burun burunaydı. Kokusu içine dolup, ciğerlerine erken bir bayram yaşatmıştı. Başını aşağı doğru eğip açıkta duran sol omuzuna uzunca bir öpücük kondurdu.

Geriye çekilirken kadının yanaklarındaki yaşları gördü. Aynı anda yüzünü kaplayan gülümsemeyi..

"Ah be kadın.. Ne yapacağım ben seninle ?"

"Sev.. sadece sev.."