25 Ekim 2015 Pazar



Sessizlik güzel değil mi?

Susmaya karar verişim konuştukça canımın yanmasından sanırım. Ama şimdilerde dudaklarım oynamasa bile içimden çokça konuşur oldum. Ne zaman kalem kağıda uzanmaya kalksa ellerim, dış yüzeyine çocuğunu sıcak sobaya dokunmaması için engelleyen anne edasıyla vurma alışkanlığımdan bir türlü vazgeçemeyişim ise çok ayrı bir hikaye.

Az önce evde kimsenin olmayışından faydalanarak yeni yeni ağzıma dolanan şarkıyı açtım ama her dinlediğimde de bütün gece uyumayıp, sol yanımdaki ağrıyla tavanı izlediğim anlar geliyor aklıma. O an ki ağrıyla kıvranıyorum birkaç salise.

Hep öyle olmaz mı zaten? Geride bıraktım dediğiniz her şeyi peş peşe gelince hoş bir ezgiye dönüşen notalara , belki sözlere yükleyip , karşımıza çıkıp başımızdan aşağı kaynar sular dökeceği anı bekleriz.

Şu sıralar en çokta bu şarkıda yaşıyorum o anları.

Aslında güzel başlayacak ve öyle de devam edecekti o akşam. Emindim. Mis gibi yemekler hazırlamış, yüzüme en tatlı gülüşümü yerleştirmiş, pır pır atan kalbimle tüm gün onu beklemiştim.

Onun en belirgin huyu hiçbir şeyi gizlememek, aklında ne varsa dile dökmek. Her zaman sevdiğim bu huyunun bir gün gelip canımı yakacağını elbette ki bilmiyordum.

Gidebilirim” dedi. Bir sürü şey söyledi önünde, arkasında. Ama ben o anda takılı kalmıştım. Göğsünün sol yanına başımı yaslamış onu dinlerken ağzımdan hiçbir kelime çıkmıyordu. Sadece onun bana “kedi” ismini takmasına sebep olan mırıltılar duyuluyordu.

Gidebilirdi,zaman gösterecekti. Ama beni seviyordu. Peş peşe savaşlarından yenilgiyle çıkan kalbim bunu kaldırabilir mi diye düşündüm ilk. Bir kez daha harabeye dönmek, geri toplanmaya gücüm kalmış mıydı? Hep evet desem de içimdeki ses benden daha dürüsttü, hayır!

O gittikten sonra bütün gece avucumda_ onu sevdiğim ilk gün_den kalma bir simgeyi üzerine çizdiğim anahtarlık avucumda öylece yattım kocaman yatakta. Ona vermem gerekiyordu ama verememiştim. “her zaman her yerde seninleyim” demekti o simge ve o gidebilirdi.

Sonra o şarkıyı dinledim bahsetmem lazım

Garip bir tesadüf ki yine durumu özetleyen aynı kadının şarkısıydı. Daha öncede olmazsan olmaz ile ayrı bir dönüm noktasına girmiştik.

Gerçekten de onu kaybetme korkusuyla ilk kez yüz yüze kalmıştım ve içimden gelen tek şey yorganın altına saklanmaktı. Ta ki o gelip beni çıkarana kadar. Öyle de yaptım.

Seviyorsanız yapabileceğiniz tek şey onun mutlu olduğu yerde olmasına izin vermek. Şanslıyım ki mutlu olduğu yeri bulması oldukça kısa sürdü.

Sarıldı. Gitmem dedi , kaldı. İyi ki de kaldı.
Mutsuzluktan muaf günlerimizin sonsuz olması bizimle ilgili tek duam sanırım.

Yaz bitti, Geriye ne kaldı ki?



Bir türlü bitmeyen yaz, sonunda bitiyor.


Normalde hiç huyum değildir mevsimleri bu kadar hızlı atlamak. Ama bu sene bir an önce güneş kaybolsun, rüzgarlar geri gelsin istiyorum.
Fazlasıyla yorgun ve bir o kadarda bıkkınım. Her şey o kadar yavaş ilerliyor ki , sanki gizli bir el akreple yelkovanın yakasına yapışmış bir adım öteye gitmesin diye arkalarından çekiştiriyor.
İşin kötü yanı , o bilindik korkular yine kapımda. Her zaman tek bir şey için çabaladım; huzur. Ama her zaman ben bir şeyleri yoluna koymak için koşuşturdukça yüksek yüksek tepelerden koca koca kayalar umutlarımı, heveslerimi un ufak etmek için hiç acımadan üzerime düşer.
Şimdi gözüm hep yukarılarda.. Olur da yine üzerime düşecek bir şey varsa önceden görüp tutabileyim diye. Tabi korkular yerinde rahat durur mu bu seferde önüme çıkacak bir engel var mı diye endişeleniyorum. Ama her yanı sürekli kontrol etmek o kadar yorucu ki.
Bazen diyorum “sakınan göze çöp batar” sen sakınma diye.. Ama.. işte amalar çoğalıyor her ihtimali düşündükçe.
Öyle yorgunum ki, içimde sürekli uyumak isteği var. Ama uyursam , uyandığımda hiçbir şey yerli yerinde durmaz diye öyle korkuyorum ki.
Sonra diyorum, O var. İzin vermez hiçbir şeyin bozulmasına. Vermez değil mi? Gecenin kör vakti uyanıp , tekrar tekrar üzerimi örterken , kapkaranlık gecelerde elimi bırakmazken , her şeyin elimden toz olup uçmasına izin vermez.
Bazen o bilindik korkular aklımdaki, kalbimdeki her şeyi allak bullak ediyor. Hata yaptırıyor. Ama bir ses sürekli kafamın içinde.

“Sakin ol, her şey güzel olacak.”

O sesi seviyorum. İnandırmam gereken bir sürü insan olsa da, belki onu bile inandırmam gerekse de, bu beni yorsa da.. Seviyorum.
Bu gerçekten şanslı hissettiriyor. Ki zaten en kötü zamanda bile dudağınızın kenarında minikte olsa bir gülümseme varsa , şans sizinle demektir.

Gözlerimi yokluğuna açıp, kokunun kırıntılarıyla geceye karışmaya çalışırken, o görünmez karanlığın bir anda sol yanımı ele geçirmesi.. Günlerdir görülen ama unutulmaya çalışan kabus işte.


Bir arabanın motor sesini ezberlemek de sevmeye dahil mi? Ya araba durduktan sonra tek kapı sesi duyulursa balkona koşmak ya da alt kapının kapanış sesini beklemek?

En azından gözlerinde o özlenen bakışı görmeyi beklemek dahil olmalı değil mi?