7 Aralık 2012 Cuma

Mabel'e mektuplar (4)

Yazacak çok şeyim var sana. Ama içimdeki ses bana kırgın olduğunu söylüyor. Sana yazmayalı çok oldu, biliyorum. Ne burada, ne de defterde sana hiçbir şey yazmadım. Üstelik adın şu bir buçuk aylık sürede aklımdan sadece bir kez geçti. Evet, kızgınsın.

Kızgın olmakta haklı mısın? Onu bilmiyorum işte. Belki kendince haklısındır ya da bence haksız. Ama hep içeride bir yerlerdesin Mabel. Seninle dolu çok gecem oldu. Gündüzleri hiç paylaşmadık biz seninle. Çünkü ancak geceleri biz olabiliyorduk. Gündüzlerimiz hep yalandı.

Hiç hayatıma girmemiş olmana, hatta hiç tanışmamış olmamıza rağmen biz çok güzeldik be. Seni özlemeye alışmıştım ve ne zaman başım sıkışsa hep sana sığınmıştım. İşte o anlarda sonsuza dek seninle kalabileceğimi sanmıştım. Ama kalamadım, kalamadık. Hangi iklimlere yelken açtın bilmiyorum ama ben soğuk bir kuşağın sıcak iklimlerine gidiyorum. Limonu sevmeyen bir adama, limon rengi mektuplar yazıyorum. Daha çok mu kızdın? Kızmadın biliyorum. Çünkü asıl olan mutlu olmak bizim hayatlarımızda ve ben epeydir mutluyum Mabel. Gerçekten.

Onu sana anlatmamı bekleme. Çünkü onu kendime bile anlatmıyorum.
Anlatacak milyonlarca kelime uçup gitti aklımdan.
"Unutmadan yaz" demişti.
Unuttum, yazamadım.

Hoş kal Mabel.
Sıcak iklimlere git.
Belki gerçekten Ada'n oradadır.
Ama ben o Ada değilim.


Hiç yorum yok: